Konuğum, Türkiye Mimar Mühendisleri Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Melih Yalçın ile röportaja kaldığımız yerden devam ediyoruz.
- RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜ... SOYER'İN GÖKDELEN AÇIKLAMASINA: ŞOKTAYIZ!...
GÖNÜL SOYOĞUL: Birinci Kordon’da güzelim yalılar/yapılar yıkılıp yerine apartmanlar dikilirken muhtemelen çoğunluk bunu ‘çağdaşlık’ diye alkışlamıştı; keza canım Arnavut kaldırımlarının ‘asfalta’ dönüştürülmesini de. Aslında nasıl bir değeri yıkıp yok ettiğimiz, yıllar sonra anlaşıldı ve o dönemin fotoğraflarına bakıp iç çekiyoruz; Birinci Kordon nasıl yenilenebilir diye konuşuyoruz. Konuşmaları “Apartman sahipleri haklarını kaybetmeden Kordon seti açılsın, kentin içine imbat dolsun diye, örneğin 3 apartman bir dikey yapıda birleştirilip kazanılan yerler yeşil alan olarak değerlendirilebilir’ şeklinde özetlersek… ‘Yeniden planlanabilir mi Kordon, nasıl?’ diye sorayım.
MELİH YALÇIN: Bu konuyu çok geniş bir kesimin tartışması gerektiğini düşünüyorum. Şu an neler yapılabilir noktasını gündeme almıştık meslek örgütlerimizde. Tabi bu kadar kapsamlı bir projeden söz etmedik ama en azından şunu söyledik; ‘Şu anki yapıyı koruyun, daha yükseltmeyin.’ Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir imar yönetmeliği çıkardı. Bütün Türkiye'de uygulanacak diye şart koştu. Bu plana göre, kat yükseklikleri artıyor. Şu an bu dairenin yüksekliği 2.50 civarında, 3 metreye kadar kat yüksekliğini artırabiliyorsunuz mesela. Bina yıkılıp, daireleri 2.50 olarak düzenlenmiş binayı, 3 metreye yükseltirseniz artırmış oluyorsunuz. Bu yönetmelik yayınlandığında Konak Belediye Başkanı Sema Hanım bizi çağırdı ve dedi ki ‘böyle bir sorun var, ne önerirsiniz?’ Odalar olarak dedik ki ‘İmar yönetmeliğinde Kordon’u sınırlayın. Ne yaparsanız yapın, burada binayı 1 santim yukarı çıkaramazsınız diye bir şart, plan notu koyun’ dedik. Sema Hanım ikna da oldu ama dönemin başkanı Aziz Bey bunu bozdu. Bu anlamda ilk suçu da İzmir Ticaret Odası işledi. Çünkü İTO bunu istemiyordu, Mimarlar Odası bunu dava etti ve kaybettik. Elimizde çok fazla argüman yoktu. Ticaret Odası’nın yaptığı bina bu yüzden, o bölgedeki tüm yapılardan daha yüksektir.
Bu durum diğerlerine hak mı yaratıyor?
YALÇIN: Yönetmelik zaten buna izin veriyor ama siz diyeceksiniz ki; ‘Biz o yönetmeliği kent merkezinde Kordon’da kullandırtmayacağız.’
Yani apartman sahipleri kendi aralarında anlaşıp biz burayı yenileyeceğiz derse binayı yükseltebiliyor. Peki Tunç Soyer ya da Abdül Batur Başkanlar, bu kararı düzenleyebilir mi?
YALÇIN: Düzenleyebilir, her şey bitmiş demek değil ama işte bu konuda ciddi bir siyasi irade gerekiyor, direnmek gerekiyor. Yasa buna izin veriyor ama artık siz diyeceksiniz ki ‘yasa izin veriyor ama benim açımdan bu iş meşru değil. Biz bunu böyle istemiyoruz!’ Halkı da bu karara katacaksınız ki onlar da sizi savunsun, başınızda bir kayyum geldiğinde, sizin arkanızda dursun. Bu işler artık genellikle buraya dönüştü.
“Aziz Bey ile en büyük kırılma noktamız Kültürpark’tı” demiştiniz, nasıl gelişmişti bu kırılma?
YALÇIN: Kültürpark'ta fuarın artık başka yere alınacağıı ve Gaziemir’de yeni bir fuar alanı yapılması konusunda bir projesi vardı belediyenin. Bu proje hayata geçeceği zaman Aziz Bey yine odaların temsilcilerini topladı, ‘Kültürpark ne olsun’ diye görüş istedi. ‘Çalışarak gelelim’ dedik. Çalıştık da. Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası birer çalıştay yaptı. Kültürpark ile ilgili bir TMMOB raporu hazırladık, nasıl bir Kültürpark düşündüğümüzü, o raporla belediye ilettik. Bir kez daha toplantı oldu, ondan sonra bizi bir daha toplantıya çağırmaz oldular. Tam o aşamada duyuyoruz ki; belediyede Kültürpark ile ilgili bir proje hazırlanıyor ve bizim de itiraz edeceğimizi bildiği için gizliyorlar. Ne zaman ki bu Kültürpark projesini hazırladılar, yine bizi çağırdılar, İlhan Tekeli Bey bir sunum gerçekleştirdi Havagazı Fabrikası’nda… Odalardan saklananın ne olduğunu, ne zaman ortaya çıkacağını beklerken, son noktada dediler ‘buraya bir kongre merkezi yapacağız.’ Geçiştirdiler.
Odalardan saklanan, itirazların yoğunlaştığı kongre merkeziymiş yani?
YALÇIN: Evet, dedik ki bu projeyi görmek istiyoruz, şu an bir şey söylememiz mümkün değil. Proje ortada dedi Aziz Bey. ‘O kongre merkezini görmek istiyoruz, detaylarını’ dedik. ‘Tamam, arkadaşlar size ulaştırsınlar’ dedi ve toplantıyı bitirdi. Tabi bize gelmedi o kongre merkezi projesi. Ondan sonra öğrendik ki, şu anki hollerin olduğu yere yapılıyor. Ciddi anlamda bir beton yığını… İtiraz ettik. ‘Niye yapılmasını istemiyorsunuz’ dediler. ‘Orası bir kamusal alan, kongre merkezi yaparsanız o bölge sadece bir zümrenin kullanımına açılır, herkesin katılacağı gideceği bir yer olmaktan çıkar’ dedik. ‘Siz de kullanacaksınız’ dediler, ki bizim de en çok kullandığımız alanlardan biridir kongre merkezleri. ‘İzmir'in kongre merkezine ihtiyacı olabilir ama onu başka bir yere yapın, niye Kültürpark içerisinde yapıyorsunuz. Burası kamusal bir alan’ diyerek itirazlarımızı sürdürdük. Bu konuda anlaşamadık ve sonra koptuk. Belediye arka arkaya açıklamalar yaptı, ciddi anlamda bir kamuoyu çalışması başlattı Aziz Bey bize karşı. TMMOB olarak bu konuda itirazımızı geri çekmedik. ‘Buranın korunması, yeşil alan olarak kalması gerektiğini söyledik, biz buraya bir Hyde Park düşünüyoruz’ dedik. Bunun üzerine ‘Hyde Park isteyenler şuraya gitsin, buraya gitsin’ demeye başladı. Ekrem Demirtaş da girdi topa… Tartışmalar başladı.
Ve projeyi durdurdunuz, nasıl?
YALÇIN: Aslında orası için koruma amaçlı imar planı hazırlanması gerekiyor, çünkü sit alanı ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da bu projeyi onaylaması gerekiyor ki proje uygulamaya geçsin. ‘Koruma amaçlı imar planı yok projenin ona göre hazırlanması gerekir. Önce plan’ dedik, bu itirazımız kabul edildi ve kurul projeyi onaylanmadı. Aziz Bey tabi küplere bindi. Çok da baskı yaptılar kurula. Biz siyasi baskı yapmadık. Birkaç arkadaşımızla bu süreci yürüttük. Ama itirazımızı hem Kültür Bakanlığı’na hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, hem de buradaki il müdürlüğüne ilettik. Bizi o saatten sonra muhatap almaya başladı bakanlık. Her çalışmayı bize de göndermeye başladı, bizi toplantılara almaya başladılar ve belediye bizimle ilişkisini kopardı. Çünkü Aziz Bey kendince oraya bir proje yaptı ve o proje aslında Ticaret Odası tarafından çok desteklenen bir projeydi. Aziz Bey bize ‘kültür merkezi’ diyordu. Ticaret Odası başkanı; ‘Aziz Bey söylemeye utanıyor ama burası aslında Kongre Merkezi’ deyip sürece olan iştirakini belli etmiş oldu. Yani ‘ biz bunu birlikte hazırladık, Aziz Bey bunu söylemeye utanıyor’ demeye çalıştı. Ardından ‘bu fuarı buradan taşırsak çevredeki oteller ne yapacak, bunlar boş kalır’ diye bir argüman ortaya attılar. Aziz Bey dedi ki; ‘bakın fuar taşındı ama çevredeki oteller… Bizim bunu düşünmemiz lazım. ‘ Ben de ‘Siz dışarıdan ne kadar misafir alıyorsunuz bilmiyorum ama biz de ciddi anlamda ulusal kongreler düzenliyoruz. Bizim misafirlerimiz geliyor, otel bulamıyoruz İzmir'de.’ Dedim. Dünyanın neresine giderseniz gidin kongre merkezi dışarıda bile olsa insanlar kent merkezinde kalmayı düşünüyor, çünkü akşam gezmek istiyor, orada yemek istiyor. Her yerde böyle. Ben, hala İzmir'in yatak sorun olduğunu düşünüyorum, Mermer Fuarı olduğunda misafirlere kalacak yer bulamıyoruz. Bu gerçekçi bir argüman değil. Sadece ‘buraya bunu yapmak istiyorum’ inadı. Başka bir şey değil.
Şu an Başkan Tunç Soyer’in Kültürpark ile ilgili fikri nedir, pek anlaşılamadı henüz. Siz anlayabildiniz mi?
YALÇIN: Biz de tam anlayamadık. Aziz Bey giderken son dakika bir plan geçirmiş mecliste, koruma amaçlı imar planı diye. Ama bu plan, Tunç bey geldiğinde muhtemelen yürürlükten kalktı. Onu rafa kaldırdık dedi. Proje de dolayısıyla rafa kalktı. Şimdi biz şöyle bir öneri getirdik Tunç Bey'e dedik ki; ‘bu koruma amaçlı imar planını birlikte çalışalım, üzerine ne yaparsanız yapın plana uygun olsun. Biz daha fazla detaya girmeyelim. Önemli olan bizim için, bu plan.’ Tunç Bey de ‘tamam’ dedi Şimdi TMMOB olarak bir süredir toplantılar yapıyoruz, bu koruma amaçlı imar planları üzerine neler yapılması gerektiği üzerine çalışıyoruz.
Ama bu arada orada bir pazar kuruldu. Bu neyin nesi?
YALÇIN: Şimdi bu koruma amaçlı imar planının yapılmasının nedeni şu. Yapılsa ve sonuçlansa şöyle bir şey ortaya çıkacak; Kültürpark'ta neler yapılır neler yapılmaz, kıstaslar nelerdir, araç girecek mi girmeyecek mi, hangi etkinlikler yapılacak… Bunlar çok net orada yer alacak. Konuyu tartışmaya açarsınız, kabul gördükten sonra, o saatten sonra ‘benim fikrim geldi’ deyip pazar kuramazsınız.
Bu nedir diye sormadınız mı Başkan’a?
YALÇIN: Elbet soruyoruz bu nedir diye. Diyor ki üretici pazarı. Üreticiye fayda sağlayan bir şey yapmaya çalışıyor.
Bir yandan kamyonlar giriyor, bir yandan büyükbaş, küçükbaş hayvanlar… Tüketiciyi korurken, park ne oluyor?
YALÇIN: Bunun hepsini böyle kamu nezdinde tartıştırırsanız bu yanlış bir tartışma olur. Siz Kültürparkı şu amaçlı kullanacağım diye bir plan yapacaksınız, altını çizeceksiniz ve bundan sonra herkes o plana uyacak. O olmadığı için herkesin kafasında bir Kültürpark var, herkesin kafasında Kültürparkı kullanma alanı var. Büyükşehir Belediyesi için daha görünür, daha güzel bir yer yok. Ama o da bilmiyor bu konuları, nasıl kullanılması gerektiğini. Bu konuda, ‘ben Kültürpark’ta şöyle bir şey istiyorum’ dediğini henüz ağzından duymadım O nedenle o planın bitmesini bekliyoruz, artık bu tartışmanın sonlanması için. Şu an çalışılıyor.
Kim çalışıyor bunu?
YALÇIN: Belediye de çalışıyor, TMMOB’a bağlı odalar da.
Pazar var mı o planın içinde?
YALÇIN: Daha o aşamaya gelmedi.
Başkan Soyer, Kültürpark’la ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla geniş toplantılar yaptı. O toplantılarda kimse pazar önerisi yapmamış, sadece bir kişi dillendirmiş kişisel olarak. Grupların kararında pazar diye bir şey yok yani.
YALÇIN: Siz orayı pazar olarak görüyorsunuz, ben de pazar olarak görüyorum ama başkan orayı mesela kültürel bir sergi olarak görüyor olabilir. Kendince bir şeyler yetiştiren üretici orada gelip ürününü satıyor diye görebilir. O açıdan bakıyor olabilir. Tüm bunların hepsinin toparlanıp bir kotada eritilmesi ve çözümlenmesi, netleşmesi gerekiyor. Bu sergi midir, pazar mıdır, o aslında plan bittikten sonra netleşecek. Ama kıstaslar olacak.
Asıl tartışmalar, plan bittikten sonra olacak yani. Ne kadar sürede biter plan?
YALÇIN: İşte bunun süresini biraz belediyenin performansı belirleyecek. Bu konuda kafamız net. Hızlandırırsanız birkaç ayda bitebilir. Ama şu an ayda bir ya da 3 haftada bir toplantılar yapılıyor, o çerçevede yürüyor.
Bir an önce netleşse, yol haritası belirlense iyi olacak, çünkü dökülüyor Kültürpark. Mesela yapılar kalacak ama nasıl kullanılacak, merakla bekliyoruz.
YALÇIN: Koruma amaçlı imar planı biterse ve onaylanırsa… Ondan sonra ona uygun olarak proje geliştirilecek. Projede her şeyi net olarak tartışabiliriz. Çünkü her şey netleşecek, kullanım amaçlarına ilişkin kıstaslar netleşecek. Mesela araba girmeyecekse nereye kadar araba girecek, oradan sonra taşıma nasıl olacak, onların da netleşmesi gerekiyor. Şimdi her yere araba giriyor, orada bir karakol da var aynı zamanda, onun da belediyenin araçları da içeri giriyor. İzmir Sanat’ın olduğu yerde belediye başkanının makamı ve danışmanlarının odaları var. Onlar da arabayla geliyorlar. Şu an neyi referans göstereceğimizi karşılaştırırsak, işin içinden çıkamayız. O plan bitecek, derdimiz bu. Ondan sonra herkes uyacak. Başkan da uyacak.
Son sorum, bir kentin silueti neyi gösterir?
YALÇIN: Bu aslında uzmanlık alanım değil ama kentin kültürü ile ilgili, kentin kimliği ile ilgili bir şey. Bir kente baktığınızda, bir kentin fotoğrafını çektiğinizde bundan 10 yıl, 20 yıl sonra da, ‘işte burası İzmir’ diyebiliyorsanız… ‘Burası ne olmuş, burası İstanbul'a benziyor’ demiyorsanız kentin siluetini koruyorsunuz demektir. Ama kentin siluetini yeni yüksek yapılar bozuyor. Bu şekilde her 10 yılda bir fotoğrafını çektiğinizde, kenti tanıyamayacak hale getiriyorsanız o kentin kimliğini, kültürünü koruyamıyorsunuz demektir. O yüzden kentin belli yerlerinde böyle fotoğraflar çekilir, bilirsiniz ki orası Selanik, Atina, İzmir. Belli merkezler vardır ve silueti hiç değişmez. Ama kentin arka taraflarını çekerseniz, orada yüksek yapılar vardır. Orası kentin kimliğini, nüfusunu işaret eden bir fotoğraf değildir. Orasını kimse bilmez, mesela Budapeşte kent merkezini çekersiniz ama arkasını çekin, orasının Budapeşte olduğuna dair kimsenin bilgisi olmaz. Tokyo'da da var bunlardan, başka yerde de var. Kentin silueti, kentin kültürünü tarihini koruyan fotoğraftır. Bence o fotoğrafı değiştirmemiz gerekiyor. Diyarbakır'daydım geçen hafta. Çok uzun zamandır gitmemiştim. Kentin merkezi korunmuş. Bir ara kentin dışına yeni yapıların yapıldığı yerlere çıktım, sanki bizim Mavişehir gibi. Yeni konut alanları yapılıyor, buna kimsenin itirazı olamaz. Ama kent merkezi korunuyor. İzmir'den daha çok korunmuş orası, ben öyle gördüm. Bizim işte onları korumamız lazım. Koruyacaksın, yoksa ‘nasıl olsa bunlar da gidecek’ derseniz; zaten ne benim burada olmamın anlamı var, ne sizin bunu dert etmenizin bir anlamı...
Sorularım bitti, sizin ayrıca söylemek istediğiniz bir konu kaldıysa buyurun.
YALÇIN: Benim aslında tüm söylentimin tek bir cümlesi var; artık kentlerimizin eskiden yönetildiği gibi yönetilmesini kabul etmememiz gerekiyor. Yeni bir kente bakış açısı, yeni bir doğa ve yaşam alanına bakış açısı geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü şu ana kadar hep ‘nasıl olsa bu kadar bozulmadan bir şey olmaz’ mantığı ile birtakım şeyleri bozmuşuz, bozulmasına da izin vermişiz, becerememişiz. Ama artık kırılma noktası; tam şu noktada bir çizgi çizip bu saatten sonra bütün vatandaşı da içine katarak, gerçekten katılacaklarından eminim, ‘bu kent nasıl bir kent olmalı, 50 yıl sonra nasıl bir İzmir bekliyorsunuz, nasıl bir İzmir hayal ediyorsunuz’, bu kentin önüne koyup tartışmamız gerekiyor. Eğer bu hayali gerçekleştirebilirsek, bunu yapabilirsek, bu yol haritasını çizebilirsek, tartışmalarımız çok azalır. Artık bunu yapma zamanımız geldi. Bunu hiçbir yerde yapamıyoruz. Oturup, kentin anayasası diyebileceğimiz noktaları koymamız gerekiyor. Kültürpark ne olacak, şurası ne olacak, burası ne olacak, herkesin kafasına göre bir proje ile gelip gün be gün bunları keşmekeş haline getirmesine izin vermememiz gerekiyor. Biz hep söylüyoruz; plan ve proje, işin temeli budur. Tartışmaları hep bu zeminde yürütmemiz gerekiyor. ‘Fikrim geldi’ projelerini artık bu kentin kabul etmemesi lazım ve kentin her kesiminin fikrim geldi projelerini, yok yatırım yapılır, yok İzmir’in önü açılacak, yok İzmir marka kent olacak gibi gerçekliği olmayan söylemleri doğru bulmaması lazım. İzmir gerçekten kimliği olan bir kenttir, bunu bütün dünya da bilir. İzmir bir Akdeniz kentidir, bir kadın kentidir. Bence İzmir'de kimlikte bunlara bakılması ve bunların geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle kadın kimliği konusunda çok çalışma yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Siz konuşunca, yeni soruların önünü açıyorsunuz, kadın kimliği kent dediğinizde…
Kadın kimliğinde yaşanılan bir şehirden söz ediyoruz. İzmir'de kadınlar görünür olmaktan, kendi kimliğini yaşamaktan gayet memnun ve ısrarcı, Türkiye'nin hiçbir yerinde olmadığı kadar. Türkiye'nin birçok yerini geziyorum, hiç bu kadar rahat, kendinden emin ve bu kimliği göstermek ve yaşatmak konusunda ısrarcı olan bir kadın toplumu görmedim. Baskı var mı burada da var, taciz var mı, burada da var. Ama ısrar da inat da var. Bunun üzerinde çok durulması ve korunması gereken bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu Tunç Bey'e de bazı belediye başkanlarına da söyledim; Özellikle bu kadın kimliği konusunda çalışma yapın, yapmanız gereken şu; kadınlara taciz var mı var, kadına şiddet var mı var. Bu zaten hükümetin bir politikası, kadınları eve sokmaya çalışıyor, kadınların çalışmasına, dışarıda olmasına tahammülü yok. Siz buna karşı siyaseten bir bakış açısı getirmek zorundasınız...
Mesela ne yapmalılar?
Mesela ‘kadınların kendini en güvenli hissettiği, dünyadaki en rahat hissettiği kent hangisi’ diye bir araştırma yapılsa; siz burada birinci olmayı hedef koysanız… Kadınların kendini en rahat, en güvende hissettiği kent İzmir'dir, dünyada bir numaradır deseler. İşte marka kent böyle olur. Türkiye'de şu an kesinlikle İzmir öyle de, dünyada diyelim. O marka kent araştırması sonunda bakın nasıl turist akın ediyor buraya. Burası bir kadın kenti, en az yüzde 50 kadın temsiliyeti olmalı, seçime giren tüm belediyeler meclis üyelerinde mesela şart koşsun, görünmez bir kural olsun İzmir için. Hatta en başta kadın ve fermuar sistemi olsun. Seçildiği zaman yüzde 50’nin altına inmesin kadınlar belediye meclislerinde. Bu bütün meslek odalarında, bütün derneklerde de olsun. Böyle bir görünmez kural olsun. Bilsinler ki bu kenti kadınlar yönetiyor. Bunlar çok zor şeyler değil ama siyasi bir bakış açısı gerektiriyor ve bu tam da AKP'nin karşısında durulması gereken bir siyasi bakış açısı, onu zayıf noktası.
Bu nedir? 14 Aralık 2019 Cumartesi 12:47
|