Klavyenin başına geçtiğimde;
Aziz Kocaoğlu’nun yanılmıyorsam ilk olan ve ‘adaylık’ kokan muhtar turuyla yaşına rağmen göstermeye çalıştığı ‘enerjisi’ni mi, yazayım?
Dünyaca tanınan siyasetçi eksikliği yaşayan İzmir’i Ekvador’dan Çin’e, Barselona’dan Brüksel’e kadar bir çok yerde temsil eden Tunç Soyer’in kapattığı açığı mı, yazayım?
Parti içi yarışta bazı çevrelerce bilinçli karalanmaya çalışılan Kamil Okyay Sındır’ın aslında delege seçimleri sürecine bir ressamın fırçasıyla tuvale dokunuşu gibi, küçük hamlelerle yarattığı büyük etkiyi mi, yazayım?
İki İzmir Milletvekili CHP’li Zekeriya Temizel ile AK Partili İbrahim Turhan’ın İzmir’i unutmalarını mı, yazayım?
Yeni parti kurma hazırlığındaki Meral Akşener’in İzmir’den doğru bilgi almaması, doğru isimlerle temas kurmaması için etrafında kurulan duvarı mı, yazayım?
Kemal Karataş’ın sosyal medyadan ‘disiplin’ duvarını yerle bir eden 'Bahri Yalaz çıkışları'nı mı, yazayım?
Merkez Sağ’ın önemli ismi Yıldırım Ulupınar’ın kısa süren AK Parti serüveninde ‘makam’ noktasında yaşadığı sukutu hayalini mi, yazayım?
Karşıyaka’da mahallesinde delege seçimini kaybeden ama inatla azimle hırsla muhalefetini ara vermeden sürdüren Cihan Türsen’in ‘parti içi muhalefetin el kitabını’ parti tarihine kazandırması gerektiğini mi, yazayım?
İzmir’de seçim dönemleri güzel ‘malzeme’ olan katı atık bertaraf tesisinin yanı başımızda Manisa’da yapıldığını mı, yazayım?
CHP sevgisini plakasına kadar taşıyan il başkan yardımcısı Niyazi Arslan’ın kaybetmeye alışmasını mı, potansiyel il başkan adayı Utku Gümrükçü’nün ‘beyaz devrimi'ni mi yazayım?
AK Parti’nin İzmir’de bir türlü başlatılamayan ve kimsenin ne olacağını bilmediği kongre takvimini mi, yazayım!
Diye düşündüm, düşündüm
Çok düşündüm.
'Hangisini yazayım?' derken
Kusura bakmayın
Galiba hiçbir şey yazamadım!
Düşündüklerimi dile getirmiş oldum!