MENÜ
İzmir 14°
Gerçek İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ot-süt-et
İlker Ağın
YAZARLAR
23 Kasım 2020 Pazartesi

Ot-süt-et

Bir türlü kanıksayamadığımız pandemi gerçeği her alanda canımızı sıkmaya ve hatta yakmaya devam ederken bu işin başlangıcında, tarıma etkilerine ilişkin kaygılarımı bu satırlardan ifade ettiğimi hatırlıyorum.  Pandemi süreci dışında da tarımsal üretimin her geçen gün artan sıkıntıları,  bu dönemde insanların sağlıklı ve güvenli gıdaya erişiminde yaşanan ve yaşanacak kimi zorlukları tetikleyeceği ve artıracağı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Geçtiğimiz günlerde yine süt üreticilerinin feryatlarının yükseldiğine tanıklık ettik.  Sütün maliyetini etkileyen en büyük girdi olan yem fiyatlarındaki artıştan şikayet ediyorlardı.  Yem üreticileri ise artan döviz kurlarına bağlı olarak  çoğu ithal olan yem hammadde fiyatlarından. Bir süre öncesine kadar uzun süreli bir zarar döneminden sonra biraz kendini kurtarmaya başlayan yumurta üreticileri de, fiyatları tüketicinin alım gücünü zorlayan ama ayakta kalmakta zorlanan kırmızı et üreticileri de süt üreticisinden farklı değil. Son tüketici ise geliri artmadığı halde her gün daha pahalı almak zorunda kaldığı hayvansal ürünlerden.  Hayvansal proteinde kişi başına tüketimimiz olması gerekenin bu kadar gerisindeyken üstelik.

Biraz kırmızı et ve sütten yana devam edelim. Hayvansal üretim  demek kaba bir deyimle otu, ete dönüştürmekten ibaret bir iş.  Arasında ise süt var. Yani et için gerekli besi materyalini üretmek için damızlık hayvanlarınızın kuzulaması-buzağılaması  gerekiyor. Damızlık hayvan demek süt demek.  Peki nasıl oluyor da hem süt sözüm ona çok üretiliyorken kırmızı ete bu kadar zor ulaşıyoruz? Az önce değindiğim gibi suyun başı ot, yani bitkisel üretim. İsterseniz yem de dersiniz.

Son 20 yıldır ekilen alanlarımız dramatik bir şekilde azalmaya devam ediyor. Çiftçiler üretmekten vazgeçiyor ve neredeyse bir iki istisna dışında hiçbir bitkisel üründe anlamlı bir üretim artışımız söz konusu değil. Bunun yerine varsa yoksa ithalat. Tek tek ürünlerden giderek de bir yere varmak mümkün değil. Her zaman her ortamda söylediğim gibi “ tarımda üretim ilişkileri birbirine bağlıdır”.  Örneğin pamuk ya da şeker pancarı üretimi  ile ilgili planlama ve politikalarınız bir yerlerden gelir hayvansal üretiminizi bacağından vurur. Sonra tekrar sağlıklı yürüyünceye kadar yıllarınız geçer. Buraya kadar yazdıklarımı uzun yıllar önce de bir başka köşede aşağı yukarı yazmıştım. Acı olan değişen bir şey olmaması.

Pandeminin gelir düzeyimizle birlikte ve sağlıklı-güvenli gıdaya erişime olan olumsuz etkileri yakın zamanda artarak devam edecek.

Bayraklı’da ikamet eden biri olarak İzmir depreminin etkisini-korkusunu yaşamaya devam ediyoruz. Bu faylar dünya var oldukça hep kırılacak ve yer kabuğu sallanacak.

Yaşamak için sağlıklı beslenme ihtiyacımız hep artacak.

Hayatımıza kavramları doğru oturtup gereğini yapabildiğimiz ölçüde ayakta kalacağız.  Ayakta ve hayatta kalmanın gereklilikleri ve hatta zorunlulukları  ise bir kamu sorunu.  Tek başına vatandaşın değil ülkeyi yöneten iradenin görevi. Birbirine bağlı kavramları ne kadar koparırsanız, birbirinden uzaklaştırırsanız ve ne kadar ödün verirseniz o kadar işiniz zor ve iş bir o kadar çıkmaz…

“Beslenme- barınma- sağlık” ayrılmaz üçlü.

“Ot-süt-et” gibi.

“Zemin-demir-beton” gibi.

“Maske-mesafe-temizlik” gibi.

Yoksa siz hala dolara bakmayanlardan mısınız?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ertuğrul aksoy
 23 Kasım 2020 Pazartesi 15:31
Emeğine kalemine sağlık bizi korona, deprem, açlık yoksulluk değil dolara bakmayan anlayış götürecek
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gerçek İzmir